21 Şubat 2012 Salı

ben çok değişik severim ve çok karışık : madam bovary

  '' Vücudundan ruhunu çıkaran şarkıları vardı. Çok karışık eciş bücüş düşüncelerinin uçup gittiği,ruhunun suyla yıkandığı, suların gözyaşı olarak aktığı...
  Ritim,lisan ya da anlam dinlemeyen, bırakıveren, değiştiren, daha çok hastalıklı hale getirip bazen iyileştiren, bazense daha beter eden... ''


Hastalıklı şeyleri severim. Özellikle aşkları... İmkansızlardan bahsetmiorum. İmkansız güzeldir. Değerlidir, elle yıkılmaz, kutsal ve çok daha onurludur. Ben yıkılıp yıkılıp bozulan, olmayacak, kabul görmesi zor, dillendirilmeye bile değmeyecek, size göre basit, bana göre destansı aşkların insanıyım.


 Kaç kez aşık oldun derseniz, günüme göre değişir. Bir olabilir. Genelde bir olduğunu düşünürüm, ama belirli aralıklarla da aklımı oynatmamak için kendime yeni ''aşk''lar bulurum. Uzak aşklar, aşık aşklar,küçük aşklar, büyük aşklar ve gay aşklar. 'Önemli olan' aşkın kendisi çünkü. O acı, o özlem, o hayaller...


 Şarkılar genelde anlamsızdır, dinlemem. Sevemem ve katlanamam. Ama şarkılarım vardır, değişik insanlarla değişik aşklarımı anlatan. Dinlerim, hayal ederim ve üzülürüm. Çünkü o hayaller uzaktır ve 'sevgili aşk'ım' bunların hepsinden bir haber, nelere konu olduğunu bilmeden yaşar.


 Evinizdeki tozların, omzunuzda size ait olmayan bir kılın bile bu dünyada bir önemi vardır. Tozunuzdan kurtulur, omzunuzdakini alır atarsınız. ama ben ve zavallı hayallerim, onlar hiç var olmadılar. Benim zihnimden başka... Sadece orada yaşarlar, aşkların bir yenisi gelinceye kadar.


 Ah benim vücudum, Keşke başka bir akla hizmet etseydin.Sadece bir gülümseme için kendini feda etmez, kendini tanımak için tanımadığın bedenlerin esiri olmaz, sevişmek yerine seni 'sev'ebildiklerini görüp şaşırmazdın.


Ve şarkılar, evet bazı şarkılar... Onlar benim ruhumu serbest bırakabilir, belki, bir süreliğine...
Belki bir kuşun azıcık uçabilmesi, soğuk suyun altındaki ilk saniye, 'aşk'ın ne olduğunu hissettiğin ilk an, güçlü bir çığlık, ve hıçkırarak ağlamak kadar.


Ben yürüyorum, hep yürüyorum. Bir gemide ya da trende olmam farketmeksizin hep yürüyorum.Bir yerden bir yere. Yetişmem gereken yer neresi olduğunu bilmeden, neye ulaşacağımı bilmeden, büyük bedeller ödeyerek bazen.


Benim kafamın içindekiler, 'an' lar, 'özlem'ler ve hiç gerçekleşmeyecek hayaller....
Sizinle olmak çok zor ama siz de olmasanız öyle yalnızım ki...

4 Şubat 2012 Cumartesi

'ADORE'

 Yıllar sonra bir gün onu tekrar görebileceğini hiç düşünmemişti.O yüzdendi bu şaşkınlığı, hazırlıksız ve pespaye duruşu. O onun için bir çocukluk macerası diye dillendirilemezdi hiçbir zaman. Evet belki onu sevdiğinde daha küçük bir çocuktu, ilk kez yüreğinde bir sıcaklık midesinde kelebekler hissetmişti. Ama ondan sonra akıp giden her yılda silinip gitmesi gereken anılar daha bir oturdu yüreğine. Ondan sonra gelen herkes sözde ona benziyordu ve aslında benzemediğini anladığı anlar tüm ilişkilerinin sonu oldu. O sevdiği çocuğu hiç yakından tanıyamadı . Nelerden hoşlanır, nelere güler, hangi yemekleri sever bilmezdi. Beraber ne sinemaya gittiler ne de bir kafede  oturup bir çay içmişlikleri vardı. O onu sadece sevdi. Beraberliğe ihtiyaç duymayan bir sevgiydi bu, başlı başına yeten, güzel anıların olmasa da olduğu. Kokusunu hiç bilmezdi onun, hangi kokuyu kullandığını bilir ama onun teninde nasıl durduğunu hayal etmekten öteye gidemezdi. Karşılıksız saf ve güzel sevmişti onu. 

  Günlerden bir gün, bir yerde, bir şekilde onu görmüş önce gözlerini sevmişti; sonra da biçimli ellerini. Onu göremediği zamanlar gözlerini kapatıp hayal etmeye çalışır, başaramazdı. Gözleri gelirdi önce hayaline, sonra elleri, gerisi kayıp.


  Tarihin birinde kendisine bir şans verildi, sevilme şansı değil, daha çok sevebilmek içindi belki bu. Ellerine dokunabildi, gözlerine bakabildi. Seni seviyorum dedi.


  İşte o anlardı bu ilişkinin de sonu olan...


 Sevdiği adamın siluetinin 'o' olmadığını anladığı an..